*111604*
HOCAMBERDIYEV O.K
T.Jurgenov adındaki Kazak Milli Sanat
Akademisi
Öğretim Görevlisi ve Doktora Öğrencisi (Ph.D)
SAHNEDE ŞİİRSEL SÖYLEM
ÇALIŞMASININ YÖNTEMLERİ
Söz sanatının
anlamı ve damarının çok derinlerde olduğu
bilinmektedir. Çünkü “söz sanatı”, Türk
halkının eski yazıtlarından, atasözlerinden ve halk
ağzından miras kalan ağız edebiyatı folklor
örneklerinden başlanmaktadır[1].
Oyuncu, sadece söz sanatının ve konuşma medeniyetinin
taihini bilmekle yetinmeyip, bunun yanı sıra tiyatroda onu
profesyonelce kullanma yeteneğine sahip olur. Tiyatro dalında sahne
dili problemlerinden bazıları, sahne oyuncularının dili
tabii olarak ve dil normlarını derinden benimseymediklerinden
(özümseyemediklerinden) dolayı kaynaklanmaktadır.
Dolaysıyla sözün değeri ile onun gücünü
derin anlatmak, anlamak ve kalplere götüren husus (ders), sahne
diline derin ilgiyle yaklaşmak ve dikat etmekten geçer.
Kazak yazarı Muhtar
Auezov’un değimiyle, milli tiyatronun gelişmesindeki en önemli
etken “halkın hazineli sözlerin söyleyen bileri, ağıt
sözyleyen şairleri, kobuz oynayan baskıları ve ney
çalan müzisyenleri diriltmek lazımdır.[2]”
Tiyatro tarihinde sahne dili meseleleri her zaman gelişmektedir.
Dolaysıyla söz değerine olan ilgi destürü her zaman
yaşar. Sahnede sözün kullanımı, aktörün
oyunculuk tarzına yansır. Çünkü sahnede
söylenen her bir söz, savaş alanındaki çatışmaya
veya yarışmaya benzer.
Günümüzde sahne
dili, her yönlü, sistematik ve bilimsel olarak henüz uygulamada
gerçekleşmemiştir. Ancak, bu konuyla ilgili derslerin
okutulması meselesi, gündeme getirilip dikkate
alınmamış değildir. Bu konuyu derinden
araştırmak, sahneye adım atan oyuncunun ruhani iç
zenginliği, dış görünüş uyumu ve
kişiliğini geliştirmeyi amaçlar. Oyuncu, sahne veya
ekranda kendi izleyici ve dinleyicileriyle dil yani, sesi
aracılığıyla iletişim kurar. Pol Sopere göre,
“ses, o bizdir ve bizim düşüncelerimiz ve iç
dünyamızdır. Ruhu güzel insanın sesi de özel,
kulağa hoş ve sıcak gelir.[3]”
Yani sahne, insanı söz sanatına bağlayan ve sesi
terbieyeleyen temel ders. Dolaysıyla oyuncular, sahne dili olmadan
uzmanlaşamazlar.
Sahne dilinin temeli beş
bölümden oluşmaktadır. Bunlar: diksiyon, orfoepi, nefes,
ses ve metin üzerinde çalışmadır. Sahne dili;
güzel, temiz, net, nakışlı, medeni, doğru nefesle
seslendirmeye, ritmik, yumuşak, çekici, kelimenin sonunu net
konuşmayı öğreten derstir. Bunları öğrenmek
sadece oyuncular için değil, dolaysıyla spikerler, muhabirler,
sunum yapanlar, avukatlar, yargıçlar, cami imamları, vaizler
ve çağdaş zamanınımızın meslekleri olan
yönetici ve sunucular gibi diğer meslek sahipleri için de
geçerlidir.
Sahne dili, söz
(konuşma) sanatıdır. Söz sanatı
aracılığıyla her milletin tablosu, kültürü,
sanatı, dini ve dili fark edilir. Atalarımızdan kalan miras,
bizlere çeşitli zorluklardan geçerek
ulaştığı tarihi bir gerçektir. Dilin hizmeti ve
yükünün rolünden söz etmek ise, o ayrı bir
meseledir. Bu yüzden, değerli mirasımızı olduğu
gibi (orijinal şekilde) korumak, bizim ve gelecek neslin görevidir.
Yine de, konuşma medeniyeti, hayat tecrübesi, okuma,
araştırma ve çalışma temelinde gelişip daha da
zenginleşir. Her kelimenin tarzını renklendirmeyi,
anlamlandırmayı, kullanışlı hale getirmesini,
sırrını bilmeden ve anlamadan güzel konuşma medeniyetine
sahip olmak mümkün değildir.
Yukarıda
değindiğimiz sahne dilinin sanatsal ve yaratıcılık
görevlerinden ve beş bölümden oluşan
bölümün biri, “metin üzerinde
çalışmayı” inceleyelim. Sanatsal edebiyatın dili iki
çeşitlidir: birincisi, doğal yapıdaki dil “mensur
/düzyazı”, ikincisi ise, belli bir kurallara uyan, dizili
konuşulan dil, yani şiirsel satırlarda kullanılan dil
“şiiridir”. Şiir veya şarkı dili, kendine özgü ve
biraz zordur.
Kelimenin
üslübü, ancak kendi içsel gücüyle,
özüyle farklılaşarak ve süzgeçten
geçerek dinleyicisine ulaşır. Bu yüzden yazarın
düşüncelerini, ne demek istediğini öğrenerek ve
anlayarak izleyicisine /dinleyicisine ulaştırmak için de
çok çalışmak gerekir. Oyuncu, sahne dili medeniyetini
yüksek düzeyde öğrenmek ve sahip olmak için,
şiirsel kelimeler üzerine çok
çalışmalıdır. Bunun yanı sıra, onun (her
bir kelimenin) içsel sırlarına derinden bakabilmek ve
anlayabilmek kolay değildir.
Asırlardır
kökü ve dili bir Türk Dünyası halklarıyla beraber
milli varlığımızı ortaya koyarak,
atalarımızdan bize miras kalan pahası ölçülemez
destanlar, şiirler ve ağıtlar, şiir yazarlarının
şiirlerlerinde ve eserlerinde geliştirilerek
günümüzün nesline bir ruhani zenginlik olarak
sunulmaktadır. Günümüzün tiyatro
oyuncularının sahnelik konuşma medeniyetinin yeni şekilde
gelişmesi ve değişmesinde “sözün” (kelimenin)
rolü önemli ve değerli bir kaynak olarak
sayılmaktadır..
Kazak şairi AbayKunanbay:
“Şiir, sözün
sultanı ve söz süzgecidir,
Zoru endamlı yapan er
aydınıdır,
Dile yumuşak, kalbe sıcak
dokunup,
Düm-düz olur
yuvarlak çevresi” diye, kelime kudretine
başını eğer.
Şiirsel dilin çok
güçlü olduğunu ne kadar dile getirsek de, kendi
düşünceleri ile kalpten çıkan güzel
şiirleri beyaz sayfalara yazan şairlerin çoğu neden kendi
şiirlerini sanatsal düzeyde okuyamıyorlar?, diye soru gelir
akıllara. Son zamanlardaki (çağda) şarkılara
baktığımızda bunun sebebi gözle
görülür, kulakta kalır diye söylenen temelsiz ve
anlamsız müzik ritminden kaynaklanmaktadır.
Şarkıların bu tarzda okunması tekerleği her taşa
çakışan yük arabasının
sürüşünü hatırlatır. Şarkı
söylemenin yöntemini benimsemeyen şarkıcılar veya
oyuncular öyle (anlamsız) yazarlardan farkı yoktur.
Örneğin, sesin ritmi, nefesin açılması,
genişliği, kelimelerin net açılımı gibi
hususlar şiir sözleriyle çalışma esnasında
ortaya çıkar. Bazı sanatçıların grubu,
şarkı sözlerinin formatını, oynak (halka)
sayısını, ritmini bozarak sıradan kelimelere
dönüştürerek okurlar. Böylesi bir durumun,
şiirsellik ve sanattan ne kadar uzak kaldığını
sıradan dinleyici bile anlayabilir. Tersine, yüksek duyguyla,
şiirsellik sistemine uygun tempo ile vurguyu dengeli tutabilmek,
şiirdeki fikir anlamını dinleyicinin kalbine
ulaştırabilmek gerekli ve iletenin maksadı olmalıdır.
Sahnede okunulacak şiirin
nesir/düzyazı (ïðîçà) olarak söylenmesi için şu
uyarıları akılda tutarak çok çalışmak
gerekir. Birincisi, sadece ses uyumluluğuna değil, bunun yanı
sıra iletilecek olan şiirin ya da şarkının fikrini
kaybetmeden şarkı satır aralarındaki sesleri ve rifmi
(uyak) korumak lazım. İkincisi, şarkıyı /şiiri
okumadan önce, onun mantık yapısına dikkat etmek
lazım. Şünkü şiire sorumsuzca bakmak, tempo ve
duraksamaya olumsuz etkisini bırakır. Üçüncüsü,
şarkı belli bir ritmle yazılacağı
unutulmamalıdır. Dolaysıyla şarkıyı doğru
okumak için çok çalışmak veya egzersiz yapmak
gerekir. Dördüncüsü, şarkı satırları
arasındaki duraksamayı kendiniz bulmalısınız.
Satırlardaki mantıksal üyeleriyle veya şarkının
sonu ile uyum sağlamalıdır. Beşincisi,
şarkıyı /şiiri doğru okumak, büyük teknik
hazırlığı yapmayı, güzel diksiyonla okumayı,
alışılmış sahe nefesini almayı, sesi ve fikri
doğru belirlemeyi talep eder.
Alıştırmalar:
·
Herhangi bir
şarkıyı seçiniz. Önce iyice okuyun ve sonra
şarkı satır aralarındaki rifmin karakterini ve
ölçüsünü belirleyin.
·
Metini, yani
şarkıyı söylerken duraksama yapmayı öğrenin.
·
Metni
doğru okuyunuz. Mantıksal tempo ve duraksamanın doğru olup
olmadığını kontrol edin.
·
Metnin orta
sıralarındaki ritm ve duraksamayı belirleyip, mantıksal
bölmeyi ve ritm duraksamasıyla uyumluluğunu kontrol edin. Metin
okuma üzerine çok çalışın.
·
Şarkı
çeşitleri çoktur. Onlar: gekzametr (6 oynaklı
şiir), beyaz şarkı, şiirler ve diğerleri.
Şarkının hangi çeşidi karşınıza
çıksa da doğru okumayı öğrenin.
Oyuncu, ilk olarak
nefesini ve sesini eğitmek, diksyonunu düzeltmek,
küçük metinler, parçalar, monolog ve şiir
sözleri üzerinde çalışarak, bu yöntemleri
öğrenme sürecinden (süzgecinden) geçer. Ancak oyuncu
bununla sınırlı kalmamalıdır, sahnenin sıkı
kurallarına uygun olması için sürekli kendini
geliştirmeli ve çalışmalıdır. Şiirsel
metinle çalışma yöntemi öncelikle yazarın
şiirini çokyönlü incelemkten başlar, yani okumak,
anlamak, algılamak, incelemek,
bilmek gibi. Oyuncu sanatının özelliği de, gayet ve
yaratıcılığıyla bağlantılıdır.
Yaratıcılık
anında şairden söz, oyuncudan söz ve duygu sanatı
doğar. Eğer böyle olmazsa, izleyici oyunu izlemek için
tiyatroya gelmeden eserin metinlerini kendisi de okuyabilirdi. Söz, oyuncu
için sade seslendirme değil, imge
yaratıcısıdır. Bize yani izleyiciye, boş kelimeler
değil oyunun ve imgenin rolündeki tablosunu betimlemesi gereklidir.
Oyuncu için kelime, sadece bir seslendirme değil imgeyi
uyandıran bir güç olduğunu ve imgeye girebilmek
için kelimenin altındaki astarı ortaya koyabilmesi
gerektiği unutulmamalıdır.
Sahnede
anlamlı konuşabilmek, büyük bir sanattır. Şairin
düşüncesini, can dunyasını ve kalpten
çıkan duygusunu olduğu gibi iletebilmek, konuşma
normlarını bozmadan izleyicinin kulağına itici değil,
tersine büyüleyici bir şekilde iletebilmek en zorudur belki de.
Layik (gözü açık) ve medeni insanlar için
doğru konuşmak ve doğru yazmak bir gereklilik ise, kelimeleri
doğru bir şekilde seslendirebilmek oyuncular için de
önemli bir sorumluluktur. Bu yüzden söz,
düşüncenin aynasıdır. Şiirsel sanatın
anlamı kelimelerle bağlantılıdır. Sahnede ise,
anlamsız kelimelerin önemi yoktur.
Oyunlarda/perdede
oyuncu bir rolü üstlenirken, yazarın eserindeki
düşünceye kendi duygusunu, sesini ve düşüncesini
ekleyerek, kendisi yaşıyormuş gibi yaşamak ve
yaşatabildiği zaman amacına ulaşır. Bu yüzden
yazarın eser konusunu, fikrini net ve kesinleştirdikten sonra
söyleyecek fikrini hangi yöntemle, hangi şiirsellik ve imgelik
ölçüleri ele aldığını incelemek gerekir.
Şiirsellik tabiatına dayalı şiir satırları ve
oynak ölçüsü ne kadar toplu derli olursa, yazarın
can duygusu da o kadar çeki düzenli, ölçülü
ve ritme uygun olmalıdır. Eğer kalem sahibi, örneğin,
ressam kendi gözleriyle gördüklerini ve hissetiklerini nasıl
kaleme alırsa, oyuncu da söz (kelime)
aracılığıyla bu görüntüyü
uyandırır ve izleyicinin göz önünde
canlandırır.
Şiirsel
teoride özel bilgiler verilmektedir. Önce şiir nedir sorusuna
değinelim. Şiir Yunan dilinden gelen, “sanat”, yani belli bir
kurallara uyan ve dizgisel dildir. Düzyası (nesir) ise, direk
söylenen kelime anlamına gelir. Şiirin yapısı
düzyazıdan farklıdır. Mayakovski, “müzik olan yerde
şiir de var” demiştir. Dolaysıyla şiir oynakları
ritmle uyum sağlamalıdır. Şiir satırları Kazak
şarkılarında iki bölümden başlayarak on-on
beş bölüme kadar uzar. Şiir satırı birkaç
cümleden oluşan sentaks ekidir.
Sunulmuş olan
makalede şiir sözleriyle çalışma hakkında bilgi
ve egzersiz yöntemeleri, geleceğin oyuncularına, profesyonel
oyunculara yetenekleri ile sanatsal bilincini geliştirmeye yardımcı
olur diye düşünüyoruz. Sunulmakta olan egzersizler,
günümüzde tiyatro, televizyon kanalları, sunucular ve
yöneticiler için de yararlı olacağına umut ediyoruz.
SONUÇ
Makalede sahne
dili meselesi ve şiir sözleriyle ilgili çalışma
yöntemleri incelenmiştir. Siirin anlamı, sadece metinle
değil, bununla birlikte konuşma ve sesle de ilgilidir. Bu yüzden
de sahne dilinin tabii kurallarına da değindik. Şiir
öylesine sade yazılmaz ve öylesine okunamaz. Örneğin
yazar, şiirin her satırındaki her kelimeye özel ses, nefes
ve derin ilgi vermek aracılığıyla sözün
anlamını derinleştirir. Onu sahneye çıkarmak, yani
kağıda dökülen güzel kelimeleri canlandırmak ve
diriltmek, oyuncunun görevidir. Kelimenin anlamı, onun içsel
gücüyle, varlığı ve özelliğiyle
süzgeçten geçerek dinleyicisine ulaşır. Bu
yüzden de yazarın düşüncesini, şiirde
taşıdığı anlamını bilerek ve
öğrenerek izleyiciye iletmek için çok
çalışmak gerekir. Oyuncuya, sahne dili medeniyetin yüksek
derecede bilmesi için, şiir sözleriyle çok
çalışmak, yani, onun içsel sırlarına derin bakmak
gerekir. Dolaysıyla, bu makalede, söz sanatının
özelliği, onu okumanın kendine has yönleri, amacı,
görevi ve yöntemleri gösterilmiştir.
KAYNAKLAR
1. Ñ.Құðìàíғàëèåâà, Ì.Æàðìұқàìåäîâ.
Қàçàқòûң øåøåíä³ê өíåð³ /áàғäàðëàìà/. – Àëìàòû:
«Ìұðàòòàñ» ғûëûìè – çåðòòåó æәíå áàñïà îðòàëûғû,
1994æ., 38 áåò.
2. Құíäàқáàåâ Á. Ìұõòàð Әóåçîâ æәíå
òåàòð. – Àëìàòû: Ғûëûì, 1997.,
248 áåò.
3. Ïîëü Ñîïåð. Îñíîâû èñêóññòâà ðå÷è. Ðîñòîâ – íà –
Äîíó: 1995ã., 445 ñòð.
[1] 1. S.Kurmangaliyeva, M.Jarmukamedov, Kazakların Söz Sanatı,
Almatı: “Murattas”, İlmi araştırma ve matbaa merkezi, 1994,
s.3. (Ñ.Құðìàíғàëèåâà,
Ì.Æàðìұқàìåäîâ. Қàçàқòûң øåøåíä³ê
өíåð³
/áàғäàðëàìà/. – Àëìàòû: «Ìұðàòòàñ» ғûëûìè – çåðòòåó
æәíå áàñïà îðòàëûғû, 1994æ., 3.)
[2] B.Kundakbayev, Muhtar Auezov ve
tiyatro, Almatı: İlim, 1997, s.23. (Құíäàқáàåâ
Á. Ìұõòàð Әóåçîâ æәíå òåàòð. – Àëìàòû: Ғûëûì, 1997, 23)
[3] Pol Soper, Söz
Santının Temeli, Postov-Don, 1995, s.3. (Ïîëü Ñîïåð. Îñíîâû
èñêóññòâà ðå÷è. Ðîñòîâ – íà –
Äîíó: 1995ã, 3.)